Bu gidiş gidiş değil

17. Yüzyılda yaşamış olan ünlü divan şairimiz NABİ derki; “Şiir hayatın içinden ve güncel olmalıdır.” Üstadın sözünü ettiği şiirler, her dönemde hayatımızın bir parçası olmuştur. Âcizane benim de yazmış olduğum bir şiirimden iki dörtlük, dünü anlattığı gibi, bugünü de anlatmaya yeter sanıyorum.

                     *                              *                             *

Bu gidiş nereye varırı ki bilmem,

Menzil belli değil, hız belli değil.

Ortalık toz duman, göz gözü görmez,

Duman belli değil, toz belli değil.

  *                *

         Hesapsız davaya bakmıyor kadı,

         İffetin edebin silinmiş adı,

         Eski muhabbetin kalmamış adı,

         Sohbet belli değil, söz belli değil.

         *                  *

Evet, bir yere doğru gidiyoruz ama nereye, ne kadar hızla gittiğimiz belli değil. Eskilerde sohbetin bir tadı, bir ahengi vardı. Bilenler anlatır, bilmeyenler dinlerdi. Şimdilerde sözün, sohbetin, muhabbetin tadı tuzu kalmadı.

  Bu günlerde herkes yüksek perdeden bağırarak konuşmaya başladı. Başörtüsü konusuyla birlikte herkes ulema kesildi. Fetva üstüne fetva veriyorlar. Fetva vermenin ne kadar sorumluluk gerektiğini bilmeyen biçareler, sadece kendi fikrini karşı tarafa kabul ettirmek amacıyla dinini bile inkâr edecek kadar zıvanadan çıktılar. Allah ıslah etsin.

Bir konu hakkında söz sahibi olmak için, o alanda eğitim görmek, kariyer yapmak şart. Bilmediği konularda ahkâm kesenlere Anadolu’muzda “Eşek üzerinde tabanca atıyor.” Derler. Ne acıdır ki, Allah’ı bile inkâr edecek derecede fikrini empoze etmeye kalkan bu kişiler, bir de kendilerini toplum içerisinde seçkin kişi olarak görmekteler. CHP milletvekili Türkan Saylan Hanımefendinin çıkıp; “Biz memleketin asli unsurlarıyız.” Demesi de kendilerini üstün sınıf, seçkin kişi olduklarının bir ifadesi olsa gerek.  Geri kalan % 80 ‘i göçmen, belki de maraba olarak gördükleri için ülkenin yönetimini kendi hakları olarak görmekteler. Bu nasıl bir demokrasi anlayışıdır, bu nasıl bir küstahlıktır, anlamak mümkün değil.

Manzara bu. Taraflar silahlarını kuşanıp birbirlerine savaş ilan etmişken, sade vatandaşlarımız; “Memlekette bir sürü mesele ( işsizlik, pahalılık, terör, çeteler v.s.) varken, adamlar başörtüsüyle uğraşıyor.” Diye sitem etmekteler. Vatandaş siteminde yerden göğe kadar haklı. Ben de aynı fikirdeyim. Ancak bir farkla diyorum ki; 20 yıldır bu basit mesele, milletin gündeminden düşmedi. Birileri iş bulamayınca, ya da memleketin önemli işleri ön plana çıktığı bir zamanda, türban meselesini bütün konuların önüne getirmeyi adet edindiler.

Yeter artık! Bu başörtüsü konusu gündemden tamamen düşmeli. Bırakın herkes inancı çerçevesinde giyinsin kuşansın. Giyimle kuşamla laiklik elden gitmez. Önemli olan,  beyinlerdeki düşünce. Sen üniversitede bilim ve teknoloji konusunda o gençlere ne öğreteceksin onun planlarıyla meşgul ol. Bu millet muasır medeniyetler seviyesine nasıl ulaşabilir, onun hesabını yap. Bu beyaz bu siyah, bu örtülü bu açık, bu sağlam bu sakat diyerek insanları sınıflara ayırmaya kimsenin hakkı yok.

Bu millet bu topraklarda her şeyin en güzeline sahip olarak yaşamak istiyor. Birilerinin; “Benim dediğim gibi giyinip kuşanacak, bu ölçülerde yaşayacaksın .” deme hakkına sahip değildir. Bu millet her şeyden taviz vermiştir amma, özgürlükten asla taviz vermemiştir. Bunu herkes böyle bile. Saygılarımla ….