Ben kimim ?

Ben kimim ?

 Ben 1950 yılında Mesudiye ilçesine bağlı Güzle Köyünde yedi çocuklu bir ailenin dördüncüsü olarak dünyaya gelmişim. Köy yaşamına göre orta hallinin biraz daha iyisi sayılabilecek büyük bir ailede büyüdüm. Kış ayları hepimiz bir odada yatar kalkardık. Aydınlatma aracımız idare ve gaz lambasından ibaretti. Gaz lambasını ocağın yanında yüksekçe bir yere asar öyle aydınlanırdık. Ders çalışacağımız zaman sofrayı yere serer lambayı da yanımıza alırdık. İkinci sınıfa kadar sobamız bile yoktu. Şimdiki şömine dedikleri ocakta odun yakar, közlerini mangala alır evin ortasına koyar öyle ısınırdık. Çocukluğum toklu gütmekle geçti. İlkokulu bitirene kadar bırak büyük şehri, kasabayı bile görmemiştim. Ortaokulu Mesudiye’de okudum. Okula başladığımda şehir çocuklarının renkli giyimleri, rahat hareketleri karşısında kendimi ezik hissetmiştim.

Ortaokulun birinci sınıfını bize uzaktan akraba olan başka köyden yeni tanıdığım bir ailenin yanında okudum. İkinci sene biraz gözüm açılınca başka bir ailenin yanında kalmayacağım bayrağını çekince yanıma bizim köyden bir arkadaş buldular, iki ve üçüncü sınıfı iki arkadaş tek odalı bir evde okuduk. Tek odada her şeyi kendimiz yapıyorduk. Hafta sonları köye gelir, yıkanıp çamaşırlarımızı değiştirip 18 km yolu çoğu zaman yayan gidiyorduk. Bazen bir kamyon gelip bizi kasaya atınca bayram ederdik. O yıllarda ulaşım çok zor, minibüs otomobil yok denecek kadar azdı. Köylüler kasabaya atla gidip gelirdi. Cumartesi günü Mesudiye’nin hafta günüydü. Cumartesi olunca kasabanın her tarafı at dolardı. Yağızı, dorusu, kıratı, aygırı kısrağı ne çeşit ararsan vardı. Bazıları at trampa ederek atını değiştirirdi. At trampasında yaz aylarında selemen yaylasına gelen Çingeneler başı çekiyordu. En uyuz at bile onların altında rahvan koşarken iyi denilen atlar, köylülerin altında eşek olur bir türlü koşmazdı.

Ortaokuldan sonra Perşembe Öğretmen Okulu sınavını gündüzlü olarak kazandım. Birinci sınıfta okula yarım saat uzaklıkta eski bir evde üç arkadaş beraber kaldık. Yanımdaki arkadaşlar sağda solda gezip sinemalarda gönül eğlerken ben tek başıma ders çalışıyordum. Birinci dönem karne aldığımızda onaltı dersten benim onbir, onların ondörder zayıfı vardı. Gerçi benim zayıfların hepsi de on üzerinden dört idi ama yine de zayıftı.

O yıllarda çevremizde tanıdık bize akıl verecek okuryazar kimse yoktu. Ben çocuk başıma oturup düşündüm. “Bu kadar çalışmaya bu kadar zayıf olmaması gerek, demek ki ben yanlış çalışıyorum.” Dedim. İkinci dönem kitapları bir tarafa attım, öğretmenin anlattıklarını not tutmaya başladım. Hep o notlara çalıştım. İlk ve ortaokuldayken yazım çok güzeldi. Not tutacağım derken yazımın ahengini bozdum ama neredeyse doğrudan geçecektim. Coğrafya, karnede dört onda dörtten dört, yılsonu dört onda dörtten dört, bütünlemeye kaldım. Bütünleme sınavında onu da vererek sınıfı geçtim.

Biraz büyüyüp palazlandığım için yaz tatillerinde kitap çantamda en büyük ağabeyimle birlikte kurbanlık koyun çobanlığı yaptım. Yazın okul tatil olunca eve gelir gelmez bir gece bile evde misafir etmeden doğru koyun yanına derlerdi. Kurbanlıklar hep boynuzlu koçlardı. Sabahın seher vaktinde yataktan kalkan koçların bir toslaşması vardı ki, değme boks maçlarına taş çıkartırdı. Koyun cinsi gündüz sıcakta yatar sabahlara kadar yayılırdı. Evin yüzünü ve köydekileri bazen kuşluk vakitleri görürdük.

Birinci sınıfta çektiğim acemiliği diğer sınıflarda çekmedim. Artık büyümüştüm, babam beşinci sınıf bir köftecinin öğrencilere verdiği tek odalardan birini tuttu, yemeklerimi de köftecide yemem için anlaştı. Yemek yapma, bulaşık yıkama derdinden kurtulmuştum. İkinci sınıfta coğrafya yine başımın belası oldu. “ Mağma” ismini taktığımız coğrafya öğretmeni iyi ders anlatır, mağma kreterlerini iyi çizerdi amma velâkin öğrencilerle hiç konuşmaz, soru sordurmazdı, not konusunda da alabildiğince cimri idi. Son sınıfı direk geçerek 1969 Temmuz ayında öğretmen olarak göreve başladım.  

1972 Eylülünde evlendim. Eşim de benim gibi öğretmen. İkisi kız biri erkek üç çocuğumuz oldu. Kızlarım üniversite tahsili yaparak Gamze İngilizce, Gülçin bilgisayar öğretmeni oldu. Oğlum fen lisesi mezunu olmasına rağmen üniversite okumakta epey zorlandı.

Hayatımda 7 sayısının yeri çoktur. Yedi kardeşiz, 7 yıl bir okulda 17 yıl başka bir okulda çalışarak 27 yıl çalıştıktan sonra emekli oldum. Kirada kaldığım evlerde yedişer yıl kaldım. Son aldığım evi 57 bin marka denk gelen 17 milyara aldım. Aldığım eve ayın yedisinde taşındım. Dış kapı numarası 7, daire no 17. Sıfır olarak aldığım arabayı da 17 Kasım da aldım.

Öğrencilik yıllarında başladığım şiir yazma işini öğretmen olunca da devam ettirdim. 1996 ağustosunda emekli oldum. Yazmış olduğum şiirleri yerel gazetelerde yayınladım. 3 yıl sürücü kursunda usta öğreticilik yaptım. Allah nasip etti 2005 Ocak ayında hacca gittim. 2006 yılında yazmış olduğum şiirlerimin bir kısmını “ÖTESİ DE VAR” adında bir kitapla yayınladım. Değişiklik olsun diye hikâye yazmaya başladım. Hikâyeleri yerel gazetelerde yayınlarken edebiyatla ilgilenen dostlardan bazıları şiir yerine hikâye yazmamı önerdi. Onların önerisiyle hikâye yazmaya daha çok önem verdim. 2012 yılında hikâyelerden oluşan “YAĞMUR” adlı kitabımı yayınladım.