Allah korusun

Allah korusun

Değerler değişti, yargı değişti,

Anlayış, felsefe, yergi değişti,

Örf, adet, anane, görgü değişti,

Bu yüce milleti Allah korusun.

Yazmış olduğum şiirimden aldığım bu dörtlük değişimlerin, değişmelerin değer yargılarının ne kadar farklılaştığını gözler önüne sermeye yeter sanıyorum.

Toplum olarak o kadar hızlı değişiyoruz ki, neyi öveceğimizi, neyi yereceğimizi,  neyi nasıl yargılayacağımızı bilemez olduk. İnancımızdan, örf, adet, gelenek ve göreneklerimizden hızla koptuğumuz için hem geçmişimizle hem de kendimizle kavgalı duruma düştük.

İnsanoğlu geçmişinden kopup arkasına bakmazsa kısa zamanda yok olup gider. Nasıl ki ağaçlar kökleri sayesinde ayakta durabiliyorsa, milletler de inançları, örf, adet, gelenek ve görenekleri sayesinde ayakta durabilmiştir. Geçmişini unutup, yaratanın emirlerine uymayan toplumlar zaman içerisinde helak olup gitmişlerdir. Kur’an-ı Kerim ve tarih bunun örnekleri ile doludur.

Çağımızda sadece müspet ilimlerle beslenen bazı beyinler, yukarıda saydığımız bütün değerleri bir kalemde silerek onun yerine yalnızca maddeyi koydular. Hâlbuki madde ve mana birbirini tamamlayan iki unsurdur Eğer insan mana ilminden mahrum yetişmişse mala sahip olma egosunun önüne geçilmez. Kazandıkça daha çok kazanma arzusuna kapılır. Böyle kişiler bir zaman sonra maddenin esiri olup, kendisini herkesten üstün görmeye başlarlar. İnanç zayıflığı içinde yetişen bu kişiler, ölüme doğru yaklaştıkça sahip olduklarını kaybetme korkusu içine düşerler. Bu korku içine düşen insanlar bu seferde etrafına zulüm ve işkence yapmaya başlar. Bunların tarihteki en çok bilinen örnekleri Karun, Nemrut, Firavun ve Ebu Cehil’dir. Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim’de onların akıbetlerini akıl sahiplerine örnek göstermiştir.

Matematik ilmi ile hukuk ilminin birbirinden farklı olduğu malum. Matematikte her şart altında 2+2=4 ediyor. Hukuk ise yoruma dayalı deniyor. Hukukçuların hepsi hukuk fakültesi mezunu olduğu halde aynı kanun maddesi üzerinde hepsinin görüşü ve değerlendirmeleri farklı; farklı. Hal böyle olunca da uygulamada çifte standart muamelesi yaşanıyor.

Kişinin kişiye göre hüküm vermesi ancak orman kanunlarında geçerli olabilir. İlim sayesinde öğrenilen ve uygulanan adalet terazisinde, kişiye ve kuruma göre karar verilmesi, o ilimde bir eksikliğin, bir sakatlığın olduğunu göstermez mi? Bu sakatlığı ortadan kaldırmanın mutlaka bir yolu olmalı. Hukukçular bu işi mutlaka daha bilirler ama kanun koyucular, kanunları yaparken (gün gelir işe yarar felsefesinden hareketle) bu kadar esnek ve muğlâk ifadeler yerine, daha net ifadeler kullanırlarsa hem bu tartışmalar yaşanmaz hem de herkes adaletten emin olur.

Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmalarında o kadar çok yasa yorumu dinledik ki, kafamız allak bullak oldu. En sonunda Anayasa Mahkemesi ( kimine göre haklı, kimine göre haksız, kimine göre de Deniz Baykal’ın tehdidiyle)  kararını verdi de, bu tartışmalardan kurtulduk.

ATATÜRK, bu cumhuriyeti kurarken ülkedeki okuryazar oranı sadece % 10 civarındaydı. Kadınlarda ise bu oran % 3 idi. Atatürk, işte böyle bir millete güvenerek bu cumhuriyeti kurdu. Bugün bu oran yetişkinlerde %77, erkeklerde ise %93 e kadar yükseldi. Eğitim ve kültürde bu kadar yol almışken kendilerini üstün sınıf sayan bir gurup elit bürokrat, bu vatan evlatlarını sırf dini inançlarından dolayı gerici, yobaz, bağnaz, softa, hatta gereksiz bir mahlûk gibi görme gafletine düşerek millet iradesine karşı çıktılar. TBMM ni devre dışı bırakarak halkı meydanlara döktüler.

MİLLETİN MECLİSİ KİLİTLENEREK CUMHURİYET NASIL KURTULACAK ANLAŞILR GİBİ DEĞİL. Bu sorunun cevabı sandıklara kaldı. Halkımız bu sorunun cevabını sandıklarda verir herhalde.    

Atatürk; onuncu yıl nutkunda;“Türk milleti çalışkandır! Türk milleti zekidir!” derken bu sözü belli bir zümreye değil, Ne Mutlu Türküm diyen herkes için söylemişti. Kimse kendisini başkasından daha çok vatansever, daha çok cumhuriyetçi daha çok Atatürkçü görmeye kalkmasın. Herkes bu vatanın kalkınması için ne yapabiliyorsa onun azamisini yapmaya çaba göstersin yeter. 

Yeri gelince Mevlana’dan, Yunus’tan bahseden, hatta çıkarlarına uygun bir ortam hâsıl olunca Onların fikirlerini ve yaşam tarzlarını kendilerine düstur edindiğini söyleyen SÖZDE aydınlar;

Mevlana’nın :“Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün.”

Yunus’un : “ Yaratılanı severim, Yaratandan ötürü.”

Sözleriyle hiç mi hiç uyuşmayan, kendinden başkasını sevmeyen, sevmesini bilmeyen, dinine, inancına, örf ve adetlerine karşı çıkan, paylaşmayı bilmeyen, milletini hakir gören, hoşgörüden uzak, aydın geçinen bu zavallılar, kendisini yaratanın, ilmine ve dinine karşı çıktıklarını (şirk koştuklarını)  anlamıyorlar; ya da anlayamıyorlar. Aydın olduğunu zanneden bu kişilere, Yunus’un şu dörtlüğünü okuyarak biraz düşünmelerini salık veririm.

                   İlim, ilim bilmektir,

                   İlim kendin bilmektir,

                   Sen kendini bilmezsen,

                   Bu nice okumaktır.

Bir cevap yazın