Ahlak Çöküntüde
Milletlerin kendilerine has özellikleri ve başarılı oldukları yönleri vardır. Örneğin: İngilizler SİYASETTE, Almanlar TEKNİKTE, İtalyanlar SANATTA, Fransızlar EDEBİYATTA başarılı olmuşlardır. Ya koca bir imparatorluk kurmuş olan Osmanlıların başarılı olduğu bir yönü yok muydu? El cevap; elbette ki vardı. Osmanlılar AHLAKTA üstün idiler.
Peygamber efendimiz, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v):
“ Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyor. Demek ki ahlak, her şeyin üstünde bir kavram. Ecdadımız olan Osmanlılar, en uzun ömürlü olan o devleti, güzel ahlak sayesinde yaşatmışlardır. Bütün dünya da Osmanlıyı güzel ahlak ile tanımıştır..
Bu tespitten sonra şunu demek istiyorum. İstanbul’da meydana gelen sel felaketi sonucu yaşanan YAĞMALAMA olayları ne yazık ki, ahlakımızın çöküntüde olduğunun en bariz örneğidir. İnsanlar ölmüş, otomobiller, kamyonlar, (30- 40 tonluk) kocaman tırlar bir tahta parçası gibi selin önünde sürüklenirken binalar, fabrikalar darmadağın olmuş, içindeki mallar sel sularına kapılmış giderken, insanın bu felaket neyin nesi diye düşünmesi gerekirken, sel önünden kütük kapmak ahlakımızın ne boyutta olduğunu gözler önüne sermektedir.
Marmara depremi nedeniyle yazmış olduğum şiirimden bir kıta, bu günü de aynen anlatıyor.
Ahlak çöküntüde, türedi hırsız,
Şu necip milleti ettiler arsız,
Kimisi anasız, kimisi yarsız,
Feryatlar dağlarda aşındı gitti.
İnsan olanın feryatlara kulak verip, o malları toplayıp sahibi biliniyorsa sahibine, bilinmiyorsa güvenlik güçlerine verilmesi gerekirken, yağmaya katılmak ahlakımız ve dürüstlüğümüzle nereden nereye geldiğimizi oturup düşünmemiz gerekmektedir.
İmam-ı Azam Hazretlerinin babası, derede bulduğu bir elmayı ısırıp, daha çiğnemeden bu elmanın bir sahibi olmalı diyerek, ağzındakini tükürüp, dere boyunu takip edip elma bahçesini ve sahibini bulup halellik istiyor. Bugün yağmaya katılan birisi ise; “ Onlar sigortalıdır, bir şey olmaz.” Diyor. Sanki sigorta şirketi ile ortak.
Biz bu günlere nasıl geldik sorusuna cevap aramalıyız. Aslında cevap basit, bu dünya hayatını eğlence, zevk sefa ve lüks yaşamdan ibaret sayan aydın geçinen zavallılar, geri kalmışlığı İslam dinine mal edip, bu toplumu kendileri gibi inançsız, ahlaktan yoksun, bir toplum oluşturmaya çalıştılar. Bunda da epeyce başarılı oldular. Ahlak ve maneviyat öylesine dejenere oldu ki, havadan para kazanmak büyük bir meziyet gibi lanse edilmeye başlandı. Bunun en bariz örneği son yıllarda yapılan hırsızlıklar, yoksulluktan ve ihtiyaçtan değil, bedavadan bir hayat yaşamak için yapılmakta.
Geri kalmışlığımızın sebebi dindarlık değil, dinimizi gereği gibi yaşamadığımızdandır. Çünkü İslam dini çalışmayı ve ilmi ön plana almıştır. Peygamber efendimiz (s.a.v) in söylediği ; “İlim Çin’de de olsa gidin alın.” İki günü aynı olan Müslüman ziyandadır.” Hadisleri bile İslam dininin çalışmaya ve ilme ne kadar önem verildiğinin kanıtıdır.